1650’LERDE AVRUPA’DA HANGI ILMI KONULAR TARTISILIYORDU?

1650’LERDE AVRUPA’DA HANGI ILMI KONULAR TARTISILIYORDU?

1.02.2019 10:25:22 0
1650’LERDE AVRUPA’DA HANGI ILMI KONULAR TARTISILIYORDU?
Geçen yazimda Kâtip Çelebi’nin 1650 yilinda kaleme aldigi Mîzânü’l-Hak fî Ihtiyâri’l-Ahak /En Dogruyu Seçme Isinde Hak Terazisi eserinde tartisilan konulari vermistim. Dostumun birisi acaba 1650’lerde Avrupa’da hangi konular tartisiliyordu diye bir mesaj atti.   Ben de gelecek yazimi bunun üzerine yazayim dedim. Kendisine konuya duyarliligindan ve tesvik ettiginden dolayi tesekkür ederim.Avrupa’da iki cam parçasinin icadi bütün bilim anlayislarini sarsmistir. Bu camlardan birisi 1608 yilinda Hans Lippershey (Hollandali gözlük üreticisi) tarafindan icat edilen, 1609 yilinda Galileo Galilei ( 1564-1642) tarafindan ilk defa gökyüzü gözlemlerinde kullanilan teleskop, digeri ise 1665 yilinda Ingiliz bir bilim insani olan Robert Hooke’un buldugu mikroskop.Evrenin peçesini ve gizli sirlarini bu iki cam kaldirmistir. Bilim sadece kitaplarda aranmiyordu. 1600’lü yillarda Italya’da edebiyat, felsefe ve bilim tartismalarinin yapildigi çok sayida akademi açilmisti. Ingiltere’de 1665’den itibaren üyelerinin çalismaya basladigi Royal Society/Kraliyet Akademisi kurulmustu. 17’nci yüzyilda Fransa’da Ilim Akademisi ve Almanya’da Berlin Bilimler Akademisi kurulmustu. Bu akademilerde bilimsel bilgiler tartisiliyordu.Biz de ise Fransiz Bilimler Akademisi’ni örnek alarak Mustafa Resit Pasa’nin Osmanli Devleti’nde 1851 yilinda kurdugu ilk Türk bilim akademisi “Encümen-i Dânis”tir.” 1862 yilina kadar yaklasik on yil bilim kurulu olarak hizmet vermis, ancak bilim hizmetini sürdürememis kapatilmistir. Avrupa’da en son kurulan üniversiteler arasinda Istanbul Üniversitesi yani Dârulfünün /Fenler Evi olmustu. Bizden sonra Sofya ve Belgrad üniversiteleri kuruldu.Francis Bacon  (1561-1626) “Bilgi güçtür.” “Bir seyin bilinip bilinmeyecegi iddia ederek degil, deneyerek halledilebilir” görüsünü öne sürer.” Galileo Galilei de “Sayilabileni say, ölçülebileni ölç ve ölçülemezi ölçülebilir yap” diyordu. John Locke’ da “ Bildigimiz her sey deneyimle kazanilir.” anlayisini felsefesine temel yapiyordu.  Bu anlayislarladir ki, DENEY yöntemi bilimsel arastirmalarin bas taciydi. Konusma! Yap, dene, say ve göster diyorlardi.1632’de Galileo,“Iki Esas Dünya Sistemleri Üzerine”  adli çalismasinda yeni bir evrenbilim anlayisi ortaya koydu. Bu ortaya konulan anlayisa Kilise inançlarindan ve bilgilerinden emin bir biçimde söyle diyordu:  “Sen ki yeri hareketsiz ve sabit kildin.”  Mezmurlar /Zebur 93 ayetine mi, yoksa senin cam parçana mi inanacagiz.  Görüyorsun ki dünyanin evrenin hareketsiz merkezi oldugu inanci orta yerde dururken, geleneksel inançlari neden sorguluyorsun?Dünya evrenin hareketsiz merkezi degildir, dünya dönüyor bilimsel anlayisini öne sürünce Galileo Engizisyon mahkemesine çikarilir. Mahkemede kardinallerin huzurunda Kutsal Kitap’a el basarak “Dünyanin evrenin hareketiz merkezi oldugu görüsüne sadik kalacagini ve kendi görüsünü yaymayacagini açiklar.” Canini bagislarlar. Ölene kadar göz hapsinde tutulur. Sonra söyle der: “Ne degisti dünya yine dönüyor iste.”Martin Luther (10 Kasim 1483 – 18 Subat 1546), Kutsal Kitap’ta yer alan “ Çalismayan yemek yememelidir” görüsüne dayanarak feodallerin ve papazlarin asalakligina karsi savas açar. Yine Katolik Kilise’nin benimsedigi Tanri ile insan arasinda Kilise, Azizler, Meryem Ana araci oldugu, aforoz etmenin kilisenin hakki oldugu,  insanin dogustan günahkâr dogdugu ve Kutsal Kitap’in baska dilleler çevrilemez anlayislari sorgulanmaya baslanir. Vicdan ahlaki üzerine yazilar ortaya çikar.Ancak Islam dünyasini kasip kavuran Haçli seferlerinde yetmiyormus gibi bu sefer de Kiliseler kiliçlarini kendilerine döndürerek uzun süren din adina yaptiklari savaslarda çok kan dökerler. Hani Hristiyanlik dini sevgi ve baris diniydi sorulari sorulmaya baslanir.  Baris önemli bir kazanimdir görüsü yayilmaya baslar. Krallarin ve Kilisenin yetkileri sinirlandirilmak istenir. Insan haklari düsüncesi ve anlayisi gelismeye baslar.1642’da göz hapsindeyken bas yastikta Galileo öldügünde “Önümde büyük hakikat okyanusu kesfedilmemis duruyorken, sahsen kumsalda oynayan bir çocuktan farkim yok” diyen, bilim adaminin sahi olan ve tarihin yetistirdigi en büyük bilim insanindan biri Isac Newton  ( 1642-1727) dogmustu.  Tabiat ve tabiatin yasalari gecenin karanliginda sakliydi.  Tanri dedi: Newton Olsun! Ve her sey aydinlandi. Newton 23-24 yaslarinda isigi olusturan parçalarin özelliklerini dogru biçimde analiz etti, mühendislikte tüm modellemenin temeli ve fiziksel olaylari matematige çevirmenin dili olan kalkülüsü buldu ve yer çekim kavramini sadece formüle etmekle kalmadi, yer çekim yasasini da buldu.Yapilan islerde kol gücüne ihtiyaç duyuldugu için insanligin en kötü kurumu olan kölelik yasatiliyordu. Insanin merhameti sonucu degil icat edilen makine gücünün olusmasiyla köleligin kaldirilmasina kapi yavas yavas bu çagda aralaniyordu.Bati’da hastaliklarin nedeni ya Allah’in gazabi ya da seytanin serrine ugrama olduguna inaniliyordu. Hatta kilise, hekimlerin çoguna dinsiz, münkir gözüyle bakiyordu. Insan kadavrasi üzerine Kilise yasak koymustu. Oysaki Müslümanlarin kadavra üzerinde ilmi çalismalari serbestti.  Dahasi hekimligin Müslümanlardan Bati’ya geçtigi için hekimleri Müslümanlikla suçluyorlardi. Paracelsus ise 1526’da  “Hastalik kuramini”  üzerine çalisiyordu. Çünkü Bertrant Russell Din ve Bilim adli eserinde 1450-1550 yillari arasinda Avrupa’da 100 bin kadinin cadi diye yakildigini belirtir.Mikroskop hastaliklara mikroorganizmalarin neden oldugunu gösterince hastaliklar konusunda yasayan batil inançlarin dogru olmadigi ortaya çikti. Ingiliz hekim Willam Harvey (1578-1657) derinden derine çalisarak kan dolasimini buldugunda insan vücudunun sirlari çözülüyordu.Bilim diye nitelenen astroloji, el fali, cincilik, büyücülük gibi anlayislar yerini hem pür ve hem de uygulamali bilimlere ilgi duyan kisiler bu yüzyillarda önemli basarilara imza atarak mikroskop, teleskopun yaninda termometre, barometre, hava pompasi, elektrik makinasi ve sarkaçli saati de icat etmislerdi. Bu aletlerle ölçülebilen ölçülüyordu.Unutmamak gerekir o tarihlerde papalik makami Fransa’dan sürgün edilen Analitik geometrinin kurucusu Fransiz filozofu René Descartes (1596-1650) söyle diyordu:  “ Çocukken yiginla yanlisi dogru kabul ettigimi fark ettim.” “Hayatta en az bir kere mümkünse her seyden süphe duymaniz gerekir.”Kilise,  Montaigne, John Locke, Jean de La Fontaine, Voltaire gibi düsünürlerin eserlerini yasakliyor,  Kopernik,  Kepler, Galileo ve Newton sistemini kara listeden çikarmiyordu.Portekiz’den Yahudi olmalari nedeniyle ailesiyle Hollanda’ya sürgün edilen, Yahudilikten de düsünceleri nedeniyle aforoza ugrayan ve cemaatinden dislanan, gözlük cami yaparak geçimini saglayan filozof Spinoza (1632- 1677)  bu yüzyilin ruhunu en iyi ifade eden düsüncesini su cümleyle dillendiriyordu: “ Insanin davranislarina gülmemeye, onlara gözyasi dökmemeye, onlardan nefret etmemeye, ama onlari anlamaya çalistim.”Eger teleskop, mikroskop gibi deney aletleri egitim kurumlari olan medrese ve mekteplerimize girseydi ve deney yöntemi esas alinsaydi bugün bilimde geri kalmis medeniyetin basi egik ve mahcup mensuplari olmazdik. Çünkü kilise gibi aforoz eden ve engizisyon mahkemesi sahibi bir kurumumuz yoktu. Ancak menderesimiz ne yazik ki kilisenin rolünü istemesek ve üzülsek de üstlenmis, birak deney aletlerini gâvur icadi diye harita ve yazi tahtasinin siniflara asilmasina bile karsi çikmisti.Avrupa’nin iki yüzü vardir: Birisi akli, vicdani, bilimi, hukuku, erdemi kabul eden aydinlik yüz, digeri akli, vicdani, bilimi, hukuku ve erdemi karartan karanlik yüzü.Konuyu çok genis tutmadim çünkü maksadin anlasildigini saniyorum. Simdi geçen yazimi bir daha okuyup bizim hangi yüzümüzün oldugunu yeniden düsünmek gerekir.