Tarih: 01.11.2019 10:25

ATATÜRK’ÜN TÜRKLÜK BILINCI

Facebook Twitter Linked-in

Bu yazimda hiç araya girmeden 14 Eylül 1931 günü Dolmabahçe Sarayi balkonunda bir sohbet sirasinda -22 yil vatan savunmasi için cepheden cepheye kosan, 38 yasinda ordu ve devlet baskani olan, genç denilecek 57 yasinda vefat eden – Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi agzindan çikan ifadeleri sizlerle paylasmak istedim.“Bizim kusagin gençlik yillarinda Osmanlilik telkin ve etkileri hâkimdi. Imparatorluk halkini meydana getiren Türk’ten baska milletlere, bu arada yanlis din anlayisiyla Araplar’a, sarayin, ordu ve devlet ileri gelenleri arasinda bulunan irkdaslarinin etkisiyle Arnavut’lara özel bir deger veriliyor, onlardan söz edilirken ‘kavm-i necib’/ soyu temiz kavim’ deyimi ile sifatlandirilarak bu duygunun belirtilmesine çalisiliyor, memleketin sahibi ve devlet kurucusu olan Türk’ler, ikinci planda gelen önemsiz halk yigini sayiliyordu.Sair Mehmet Emin Yurdakul’un, ilk defa Manastir Askeri Idadisi’nde ögrenci iken okudugum ‘Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur’ misraiyla baslayan siirinde, bana milli benligimin, gururunu tattiran ilk anlatimi bulmustum. Fakat ben asil bunu, orduya katildigim ilk günlerde, bir Anadolu çocugunun gözyaslarinda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük, benim en derin güven kaynagim, en engin övünç dayanagim oldu. Kendimi hiçbir zaman Osmanliligin telkin ettigi baska milletleri öven ve Türklügü asagi gören eksiklik duygusuna kaptirmadim.Bakiniz nasil oldu? Kurmaylik staji için -3 Subat 1905- verildigim süvari alayi, Hayfa’da bulunuyordu. Kisla ile deniz arasinda genis bir talim alani vardi ve piyade acemi egitim dönemi yeni baslamisti. Erleri bölgeden toplanmis Arap gençlerinden, ögretici kadro da deneyimli ve Anadolu’lu kita çavuslarindan olan Türk delikanlilarindan kurulu idi.  Katildigim bölügün alaydan yetismis, Makedonya Türklerinden, ileri yasli bir yüzbasisi vardi. Erler çavuslar talim yaptiriyor, biz subaylar arada dolasarak çalismalari izliyor ve denetliyorduk. Yüzbasi, çavuslarina karsi sert davraniyor yeni erlere karsi ise fazla sevgi ve ilgi gösterir görünüyordu. Onlarin her hangi bir sekilde azarlanmasina, hirpalanmasina gönlü razi olmadigini israrla söylüyordu. Hâlbuki talimlerde, Türkçe bilmedikleri için, çavuslarin söylediklerini iyi anlayamayan kimi erlerin yanlis hareketlerinin, zaman zaman çavuslarin sabirlarini tükettigi, sertçe davranislarina yol açtigi da oluyordu. Bir gün yüzbasi, bu yolda hareketten kendini alikoyamayan bir çavusunu mimlemis ve talimden döndükten sonra, birlikte oturdugumuz bölük komutanligi adasina çagirtmisti. Takim komutaniyla birlikte gelerek yüzbasisini saygiyla ve askerce selamlayan çavus, yirmibes yaslarinda dinç ve yakisikli, ince biyikli, elmacik kemikleri fazla kabarik, uyanik bir Türk çocugu idi. Yüzbasi, onu milli onurunu agir sekilde hançerleyen “…….Türk!” sözleriyle azarlamaya baslamisti. “Sen nasil olur da kavm-i necib-i Arab’a bagli, Peygamber Efendimiz’in mübarek soyundan olan bu çocuklara sert davranir, agir söz söyler, onlarin kalbini kirarsin.  Kendini bil, sen onlarin ayagina su bile dökmeye layik bile degilsin…” gibi gittikçe anlamsizlasan fakat yasli yüzbasinin samimi inancindan kuvvet alan sözlerle hakaret ediyor, gittikçe asabilesiyordu. Ben dikkatle çavusun yüz ifadesini izliyordum. Baslangiçta üstünde bir babaya duyulan sayginin içtenligi okunan çizgiler sertlesmeye, içten gelen hakli bir isyanin atesleri gözlerinden okunmaya baslamisti. Fakat gerçekten emre uymanin simgesi olan her Türk askeri gibi bu da iç duygularini gemlemesi bildi. Sessizce göz pinarlarindan dökülmeye baslayan yas damlalari, yanaklarindan birbirini kovalayarak biyiklari üstünde toplaniyor ve kendini böylece yatistirmaya çalisiyordu. Ben, bir taraftan üzgün ve sinirli, bu sahneyi seyreder ve söylenenleri dinlerken, bir yandan da içimde isyan duygusu sahlaniyor ve söyle düsünüyordum:  “O erin bagli oldugu millet, birçok bakimdan soyu temiz olabilirdi. Fakat çavusun, yüzbasinin ve benim bagli oldugumuz milletin de tarihleri serefle dolduran büyük ve soylu bir millet oldugu da bir an süphe götürmez bir gerçekti. Türklük hakkinda o günkü görüs ise, dogrudan dogruya Türk aydinlarinin kendi kendini bilmemesinden ve baska milletlerde su veya bu sebeple üstünlük var sayarak, kendini onlardan asagi görüp nefsine olan güveni yitirmesindendir. Artik bu yanlis görüse son vermek, Türklügümüzü bütün soylulugu ile tanimak ve tanitmak gerekmektedir” dedim ve andan beri inandigim bu gerçege bütün Türklerin inanmasini, bununla övünüp kendine güvenmesini ilke bildim.”Basimizi yer egdirmeyen, bizlere onurluca yasamayi ögreten Atatürk ve silah arkadaslarini rahmet aniyor, saygilarimi arz ediyorum. Ruhlari sad olsun. Ne mutlu Türküm diyebilene……Kaynak: Faik Resit Unat,  Ne Mutlu Türküm Diyene. Türk Dili Dergisi, Sayi 146, Kasim 1963, s,77-78.  Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düsünceleri, 2005, s, 305-307.


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —