Ögrenmenin özgür egitim sistemlerinde olabilecegini dile getiren Avci, “Okullarimizda gerçek ögrenmeyi yapamiyoruz. Bunu üniversitelerde de yapamiyoruz. Üniversitelerimizin çogu lise ayarinda. Nasil okullarda ögretmen anlatiyor, ögrenciler dinliyorsa, üniversitelerde mantik ve tüm insicam ayni. Egitim sistemimizin, egitim bürokrasisi ve bunlarin sirayeti nedeniyle ögretmenlerimizde otoriter. Bu özgüvensizlikten kaynaklanan bir durum. Özgüvensizlik nedeniyle sorgulamaya izin verilmiyor. Otorite varsa sorgulama ve ögrenme olmaz. Baski ve otoritenin oldugu yerde sevgisizlik ve örselenmislik vardir. Bizim müfredatimiz ve kitaplarimizda dogruculuk ve kesinlikcilik hâkimdir. Dogruculuk ve kesinlikcilik varsa sorgulamaya, fikir üretmeye, hayal kurmaya ve hatta düsünceni söylemeye gerek kalmaz. Bu nedenle çocuklarimiz okulu pek sevmiyor. OECD ülkeleri arasinda okul devamsizliginda Türkiye birinci. Okullarimiz vatandasin gözünde bir kamu binasindan baska bir sey degildir. Okullarimiz sivillestirilmelidir” diye konustu.
TÜRKIYE EGITIM PARASINI NICELIKTEN ÇOK NITELIGE HARCAMALIDIR!
Küresel neoliberalizm ile birlikte yalnizca Türk egitim sistemi degil aslinda dünya egitim sistemlerinin de, bilimsel, parasiz, nitelikli, esitlikçi, kamusal egitim anlayisindan uzaklasarak parali ve piyasaci egitim sistemlerine dogru dönüstürüldügünü anlatan DESAM Baskani Gürkan Avci; “Neoliberal ekonomik sistem içerisinde küresellesen dünyanin tüketim toplumu yaratma çabasinin kurbani oldu gençlik. Türkiye çok daha abartti bunu. Son yillarda kadinlara yönelik siddet yüzde 1.400 oraninda artmistir. Kadinlar hemen her gün namus, töre gibi sebeplerle yakinlari tarafindan öldürülmektedir. Bu tür siddete en çok maruz kalanlar egitim ve gelir düzeyi düsük olan kadinlardir. Türkiye’deki çatismaci ortam siyasi siddeti, aile içi siddeti, kadin ve çocuklara yönelik siddeti, holigan siddetini, hastane, okul ve trafikteki siddeti her geçen gün tirmandirmaktadir. Evde, is yerinde, trafikte, sokakta, saldiri, dövme, öldürme vakalari gün geçtikçe çogalmaktadir.
Son dönemde Türkiye’de en çok islenen suçlarin kapkaç, hirsizlik, dolandiricilik ve yaralama oldugu görülmektedir. Santaj, yaralama, cinsel taciz ve gasp gibi suçlari isleyenlerin orani kat kat artmistir. Çocuk ceza infaz kurumu ve egitim evine girenlerin sayisi üç kat artmis, en yüksek oranda suç isleyen iki kesimin ilkokul mezunu gençler oldugu görülmüstür.
Resmi verilere göre cezaevinde hükümlü ve tutuklu bulunanlarin sayisi 2002 yilinda 59.429 iken, 2015’te (15 Temmuz darbe tesebbüsü öncesinde) 177.262’ye ulasmis, yüzde 200 oraninda artmistir. Adalet kurumuna ve kolluk kuvvetlerine güvenleri sarsilan bireyler kendi intikamlarini kendileri alma yoluna gitmektedir.” Seklinde konustu.
DESAM Baskani Gürkan Avci, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte ivedilikle bu sorunlarina dikkatle yaklasarak egitim alaninda evrensel degerler sistemine ve kendi özgünlügüne dayanan vizyonel bir bakisi gelistirmek zorunda oldugunu belirterek, açiklamasini söyle sürdürdü;
“Aksi halde asimile olmus bir toplum ve dönüstürülmüs Islami degerleri yasayan bir üst bagimlilisma süreci ortaya çikacaktir. Türkiye’nin özündeki kültür ve medeniyeti, batisindaki rasyonel gelenegi ve ekonomik üretkenligi ve proaktif baris ve adalet arayisini birlikte içsellestirerek tarih sahnesine tasima kabiliyetini egitimle basarabilir. Demokrasi, insan haklari, kadin ve çocuk haklari, çevre gibi jenerik tüm basliklarda gelismis standartlari yukariya tasiyan bir Türkiye egitimle ortaya çikacaktir. Türkiye’de esitlikçi, adaletli ve demokratik bir hayat alani insasinda temel referans güçlü ve çagdas bir egitim sistemi olacaktir.
EGITIMI YÖNETEN ÜLKEYI DE YÖNETIR
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde yönetimin kalitesi büyük ölçüde egitim bürokrasisinin kalitesi ile ölçülmektedir. Egitim yöneticilerinin kalitesi ise kadrolarda yetenek ve uzmanliga, yani liyakate göre degerlendirilir. Oysa Türk egitim sisteminde kisisellesme, merkezilesme, partizanlik, liyakatin kaybolmasi ve örgüt kültürünün tahribati yüzünden egitim kurumlarinin çalisma ve hizmet kalitesi sürekli düsmekte ve hizmetlerin maliyeti yükselmektedir.
Genetigiyle ve kökleriyle oynanmis Türk egitim sistemi sayesinde vatandaslar çagdas ve etkin devletin ne oldugunu ve neler yapmasi gerektigini anlamaktan dahi uzak, sig bir anlayis ve arayis içinde bocalamaktadir. Toplumdaki bölünmeleri ve ayrismalari yumusatan bir devlet tarafgirliginin (ki buna çokça ihtiyacimiz vardir) insasi için de egitim ilk basvurulacak sistemdir. Bu itibarla egitim sistemi siyasi ve toplumsal bütünlesmeyi ve mesruiyeti saglayan unsurlarin basinda gelmektedir. Egitim sistemi esitlikçi, adil ve nitelikli degilse toplumsal istikrar, kalkinma ve refah artisi da saglanamaz. Hukuk devleti ve demokrasiyi yasatmak mümkün olmaz.
DÜNYANIN VE TÜRKIYE’NIN GEREKLERINE UYGUN EGITIM SISTEMI INSA ETMELIYIZ
Dijital teknoloji ve buna bagli olarak sürekli gelisen, degisen araçlar, yasam kültür ve degerleri artik yasamimizin geri dönülmez bir gerçegi haline gelmistir. Günümüzde çocuk ve gençlerin online varliklarinda görülen kitlesel artisa karsin (dünyadaki her 3 internet kullanicisindan biri çocuk), onlara dijital dünyanin gereklerine uygun bir egitim sistemi saglamada Milli Egitim Bakanligi, YÖK ve Üniversiteler yetersiz hatta biçare kalmaktadir. Egitim sistemine yön veren politikacilar ve egitim bürokrasisi günümüz gençliginin evrilme hizina ayak uyduramadigi gibi onlari anlama ve kavramakta hatali davranmakta ve dahi hatalarini anlamada çok ciddi ögrenme güçlügü de çekmektedirler.
Dijitallesen dünyanin degerleri olan özgürlük, kendini ifade etme ve bagimsizlik gibi evrensel degerlere entegre olmaya çalisan Türk gençligi, yöneticiler tarafindan zararli düsüncelere ve tehlikeli fikirlere sahip olmak gibi bir suçlamayla karsi karsiyadir. Türk Egitim Sisteminin genetigindeki; otoriteye bagimli, bürokrasiye itaat eden, kendini ifade hakkini büyüklerine birakan, sorgulamayan gençlik anlayisi beklentisi kirilmalidir. Egitim sistemindeki bitmeyecek sorunlar yumagi, çatisma ve kan uyusmazliginin temel nedenlerinden birisi de bu genetik koddur.
TÜRKIYE TEKRARI OLMAYAN BIR SAVASTA
Basat küresel güçler bütün dünyada toplumlari ve özellikle gençligi protestanlastirma/sekülerlestirme/dünyevilestirme gayesiyle yani yeni dünya düzenine uygun bir dünya mühendisligi için dinleri kullanarak/dindarlastirma kilifi altinda basta egitim ve kültür politikalari olmak üzere sosyal, siyasal, ekonomik tüm siyasalari dönüstürme çabasi içine girmislerdir. Bu toplum mühendisligi projesinde önceden hiç bu kadar tansiyon çikmamisti. Çok boyutlu baski/destek ve gölgeleme diplomasisi her yerde, her ülkede, her kanalda. Türkiye’de, Yunanistan’da, Iran’da, Suudi Arabistan’da, Afrika’da… Yeni Dünya Düzenini kurmak/kurdurmamak adina herkes herkesle savas içinde. Yenidünyanin yönetisimi için atilan adimlar çok zorlu ve sancili.
Kavga ortada. Etrafimiz ates çemberi. Ve biz de bu kavganin içindeyiz. Tekrari olmayan maçtayiz. Liyakat ve basiretle yaklasmak, akilla davranmak zorundayiz. Sen-ben yok, Biz variz, demeliyiz. Iktidari ve muhalefetiyle bakmali, yekvücut haykirmaliyiz.”