Erzurum’da, “Aile Içi Iletisim” konferansi

Erzurum’da, “Aile Içi Iletisim” konferansi

1.03.2018 10:25:22 0
Erzurum’da, “Aile Içi Iletisim” konferansi
Erzurum’da, Ömer Nasuhi Bilmen Ilkokulu tarafindan düzenlenen, “Aile Içi Iletisim ve Dogru Anne Baba Tutumlari” konulu konferans velilerden büyük ilgi gördü.Atatürk Üniversitesi Rektörlük Mavi Salon’da düzenlenen konferansin açis konusmasini, Psikolojik Danisman ve okulun rehber ögretmeni Zeynep Bayramoglu Karagöl yapti. Konusmasinda, kisiligin ilk temellerinin ailede atildigini ifade eden Karagöl sunlari söyledi:  “Dolayisiyla çocukta ilk sosyal etkilesim de bulunan kisiler ebeveynlerdir. Çocugun dünya algisinda, insan algisinda ve kisiliginde en büyük rolü aileler oynar. Çocuk arkadaslariyla, ögretmenleriyle, otoriterlerle ve toplumla iliskisinin temellerini anne babasinin tutumlarina karsi gelistirdigi davranislar üzerine kurar.”  Egitimin evde baslayip, okulda devam ettigini belirten Karagöl söyle devam etti; “Okul süreci devreye girdiginde isbirliginin gerçeklesmesi gerekir. Bu isbirligini saglayan en önemli unsurlar; idareciler, ögretmenler, ebeveynler ve ögrencilerdir. Ömer Nasuhi Bilmen ailesi olarak bir farkindalik olusturalim ve siz degerli velilerimizle bir araya gelerek, çocuklarinizi gelecegin saglam karakterli bir bireyi olarak yetistirmenin temellerini atalim istedik. Bugün burada ayni hedef dogrultusunda bizimle beraber olan ailelerimize tesekkür ediyorum.”  Programda daha sonra, Atatürk Üniversitesi Tip Fakültesi Aile Hekimligi Anabilim Dali Ögretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kenan Tastan, “Aile Içi Iletisim ve Dogru Anne Baba Tutumlari” konulu bir konferans verdi. Konferansta, ailenin, toplumun sahip oldugu degerleri yansitan küçük bir ayna oldugunu dile getiren Yrd. Doç. Dr. Kenan Tastan, toplumda müspet veya menfi olarak bulunan tutum ve davranislarin, aile de yogun bir sekilde uygulama alani bulduguna dikkati çekti.  “Aile” kelimesinin genel olarak iki anlam ifade ettigini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Tastan, konusmasinda su ifadelere yer verdi; “Sözlük anlami itibariyle ‘Aile’ genellikle “geçim sikintisi” ve “sarmasik bitki” anlamina gelir. Kelimenin bu etimolojik yapisi genel olarak ailede geçim derdi diye bir problemin varligina isaret ettigi gibi, aile fertlerinin sarmasik bitki türü gibi birbiriyle sarmas dolas olmalari, karsilikli hak hukuk gözetmede, saygi, sevgi göstermede bir birlerine bagliligi ifade eder Evi kaliteli yapan sey; konumu, mimari yapisi, muhtesem dubleks ya da tripleksligi veya içindeki esyalarin pahali-antika olmasi degildir. Evi içindeki iletisim kalitesi kaliteli yapar. Günümüz insani mutlulugunu, huzurunu evinde kaybetti ama disarida ariyor. Kahvelerde, meyhanelerde, internet basinda chet’leserek kaybettigi bu huzuru ve mutlulugu bulmaya çalisiyor ama bulamayacaklar, bulamayacagiz. Önce evlerimizde yitirdik biz Huzurumuzu evlerimizde can yoldasimiz olan veya olmasi gereken ahiret arkadasimizi ihmalle basladi bu hastalik. Sonra da topluma sirayet etti. Toplumsal bir cinnetin esigindeyiz maalesef. Bu cinnetten kendimizi, esimizi, çocuklarimizi, toplumumuzu korumak istiyorsak eger; kaybettigimiz yerde aramaliyiz, kaybettigimiz degerleri, yani önce evlerimizde insa etmeliyiz mutlulugumuzu. Aksi takdirde ne mi olur? Ayni Avrupa gibi Iskandinav ülkeleri gibi oluruz. Refah seviyesi yüksek ama mutlu olamayan insanlarin yasadigi yerlere döner ülkemiz. Refah seviyesi en yüksek ülkelerden olan Iskandinav ülkelerindeki insanlarin en çok intihar eden en mutsuz insanlar oldugunun biliyor musunuz? Evet, realite bu Onlarin bizim özendigimiz (!) her seyleri mevcut. Kari-kocanin ayri arabalari, kendilerine ait evleri, çocuklari, her sene ayri bir ülkede tatil yapabilecek imkânlari var. Ama bir seyleri en önemli seyleri eksik; huzurlari yok. Maneviyattan yoksun bir toplum haline geldiler. Terazinin maddi kefesi doluydu onlarin ama maneviyat kefesini doldurmak akillarina gelmedigi gibi o tarafi doldurmaya çalisanlarinda önüne geçtiler. Simdi pismanlar. Kendi insanlarinin manevi olarak gelismesi için dünyanin parasini harciyorlar ama nafile bir nesli böyle helak ettiler çünkü. Onlar ekonomik özgürlüge ve esler arasinda ki bagimsizliga o kadar önem verdiler ki, evlerindeki mutlulugu ve dolayisiyla toplumsal huzuru yitirdiler.”  Hiçbir basarinin evdeki basarisizligi telafi edemediginin altini çizen Tastan sözlerini söyle sürdürdü; “Hiçbir baba, çocuklarina onlarin annesini sevmekten daha güzel bir iyilikte bulunamaz. Kaçimiz çocuklarimizi kendi düsleri dogrultusunda yetistirebiliyoruz. Kaçimiz çocuklarimizi Hz. Ali’nin dedigi gibi, yasadiklari çaga göre degil, yasayacaklari çaga göre hazirlayabiliyoruz? Çocuk egitiminde “basari” tohumlari yerine “merhamet” tohumlari ekmeliyiz. Avrupa da ‘ögrenilmis çaresizlik’ vardir. Bizde ise ‘ögretilmis çaresizlik2 vardir. Ögrenilmis çaresizlikte insan deneme yanilma sonunda çaresizligi ögrenir. Ögretilmis çaresizlikte ise her hangi bir deneme yanilma yasanmadan toplum tarafindan kisiye çaresizlik kültürü yüklenir. Insana neleri yapmamasi gerektigi o kadar güçlü sekilde ögretilir ki, kisi o alanda denemede bulunmayi aklindan geçirmez bile. Deneyip yanilmadan “dogustan kaybetmeyi” ögrenir. Bu kadar iyi kalpli oldugumuz halde bu kadar çaresiz olmamizin sebebi budur.  Velilerin büyük bir ilgiyle dinledigi konferansin sonunda konusan Okul Müdürü Orhan Çakici da, “Okulumuz Rehberlik servisi tarafindan düzenlenen böyle önemli bir konuyu, anlatimlariyla bize isik tutan Atatürk Üniversitesi Aile Hekimligi Anabilim Dali ögretim görevlisi olan Yrd. Doç. Dr. Kenan Tastan’a, programi düzenleyen Rehber Ögretmenimiz Zeynep Bayramoglu Karagöl’e ve katkilarindan dolayi tüm ögretmen arkadaslarimiza ve çocuklarina verdikleri degeri göstermek adina buraya kadar gelen tüm velilerimize tesekkürlerimi sunuyorum” dedi.