Tarih: 01.03.2016 10:25

TBB BASKAN YARDIMCISI BESLER: “ADALETTE ISABET KADAR SÜRAT DE ÖNEMLIDIR”

Facebook Twitter Linked-in

Erzurum'da düzenlenen “Yargida Zaman Yönetimi” sempozyumuna katilan Türkiye Barolar Birligi (TBB) Baskan Yardimcisi Avukat Berra Besler, “Adalette isabet kadar sürat de önemlidir” dedi.Palandöken Kayak Merkezindeki Sway Otelde Adalet Bakanligi Strateji Gelistirme Baskanligi tarafindan düzenlenen “Yargida Zaman Yönetimi” sempozyumuna katilan TBB Baskan Yardimcisi Berra Besler, Adalet Bakanligi’nin 2016 yili bütçesinin görüsüldügü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakan Bekir Bozdag’in, ‘Toplumsal yasamin huzur ve güven içerisinde sürdürülebilmesinin ancak adalet sisteminin etkin bir sekilde islemesi ile mümkün olabilecegini’ görüslerine katildiklarini vurgulayan Besler, Bozdag’in ayni konusmasinda atilacak yeni adimlarla yargilamalarin makul ve öngörülebilir bir sürede tamamlanmasini hedeflediklerini de dile getirdigini hatirlatarak, “Hiç kuskusuz adalette isabet kadar sürat de önemlidir. Adil yargilanma hakkinin en önemli unsurlarindan biri olan ‘makul sürede yargilanma ilkesi’, Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi’nin 5’inci Maddesinin 3’üncü Fikrasinda, ‘herkesin makul bir sürede yargilanma veya yargilanma süresince serbest birakilma’, 6’inci Maddesi’nin 1’inci Fikrasinda, ‘herkesin davasinin bagimsiz ve tarafsiz bir mahkeme tarafindan makul sürede görülmesini isteme’ hakkina sahip oldugu ifadelerinde yerini bulmustur. Keza Anayasanin 19’uncu Maddesinin 7’inci Fikrasinda, “Tutuklanan kisilerin, makul süre içinde yargilanmayi ve sorusturma veya kovusturma sirasinda serbest birakilmayi isteme haklari vardir” hükmü yer almaktadir” diye konustu Türkiye genelinde uygulanacagi söylenen, ‘Yargida Zaman Yönetimi Projesi’ ile dava türlerine göre öngörülecek sürelerin sorusturma ve dava asamalarinda taraflara önceden teblig edilecegi anlasilmakta olup, Yine Avrupa Konseyi Avrupa Adaletin Etkinligi Komisyonu (CEPEJ) tarafindan, ‘üye devletlerin, yargilamada hedef süreleri belirleyerek davanin taraflarina bildirilmesinin yargiya olan güveni artiracagi’ ifade edilmekte oldugunu vurgulayan Besler, “Bu varsayima dayali olarak Türkiye genelinde uygulanmasi planlanan “Yargida Zaman Yönetimi” Projesinin beklenen sonuçlari dogurup dogurmayacagi üzerinde hassasiyetle durulmasi gereken bir konudur. Bu varsayimin dogrulanabilmesi için her seyden önce, yargiyla ilgili teknik, fiziki ve insan unsuruna iliskin sorunlarin en aza indirilmesi ve tüm ülke düzeyinde esit kosul ve olanaklarin saglanabilmesi gerekir. Bir baska deyisle, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde mevcut alt yapi ve üst yapi unsurlarinin ülkemiz bakimindan da saglanabilmesi gerekir. Çünkü Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’nin Türkiye aleyhine verdigi kararlarinda da açikça görülebilecegi gibi, yargilamada makul sürenin asilmasina sebep olan etmenler, büyük ölçüde mevzuattan degil, uygulamadan kaynaklanmaktadir. “Makul süre”de yargilama, “hizli” bir yargilamayi da ifade etmez. Makul bir sürede yargilama, ayni zamanda bagimsiz ve tarafsiz mahkeme önünde, delillerin hakkaniyetle degerlendirilmesini, tanik dinleme esitligini, savunmaya yeterli zaman ve imkan verilmesini gerekli kilar. Bu çerçevede, her davayi kapsayacak standart bir “makul” süreden bahsedilemez. Makul süre, her davanin özelligine ve seyrine göre belirlenecek bir süredir” dedi. Avrupa Insan Haklari Mahkemesi, “makul süre” ihlali olup olmadigini belirlerken “davanin karmasikligi”, “basvurucunun tutumu” ve “yetkili makamlarin tutumu” kriterlerini ele alarak inceleme yapmakta, her davanin kendine özgü özelliklerini dikkate alarak sonuca vardigini sözlerine ekleyen TBB Baskan Yardimcisi Berra Besler sunlari söyledi: “Avrupa Insan Haklari Mahkemesi içtihatlari dogrultusunda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarinda, bu durum açiklikla ifade edilmistir. Buna göre; Makul sürede yargilanma hakkinin amaci, taraflarin uzun süren yargilama faaliyeti nedeniyle maruz kalacaklari maddi ve manevi baski ile sikintilardan korunmasi ile adaletin gerektigi sekilde temini ve hukuka olan inancin muhafazasi olup, hukuki uyusmazligin çözümünde gerekli özenin gösterilmesi geregi de yargilama faaliyetinde göz ardi edilmeyeceginden, yargilama süresinin makul olup olmadiginin her bir basvuru açisindan münferiden degerlendirilmesi gerekir. Türkiye’de makul sürenin asilmasi; yeterli ve nitelikli mahkeme personeli eksikligi, hakimlerin mesailerinin bir bölümünü idari islere ayirmak zorunda kalmasi, mevzuatin çok sik degisiklige ugramasi ve kanunlarin iyi yazilmamasi, usul çerçevesindeki eksiklikler ve süreler, hakim ve savcilarin görev degisiklikleri, yetki uyusmazligi, izin gerektiren özel sorusturma usulleri, adli kolluk müessesesinin iyi islememesi, teknik ve fiziki olanaklarin yetersizligi, mahkemeler ile resmi kurumlar arasindaki uzun yazismalar, diger kamu kurumlarinin is yogunlugu nedeniyle yazismalara zamaninda cevap vermemesi, bagimsiz bir adli tebligat kurumunun olmamasi, bilirkisilerin görüslerini zamaninda bildirmemesi, teknolojinin etkin olarak kullanilmamasi gibi nedenlerden kaynaklanmaktadir. Avrupa Insan Haklari Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatlari ortadayken, makul süre asimini ortaya çikaran nedenler belliyken; sorusturma ve dava asamalarinda sürelerin öngörülerek taraflara bildirilmesi gibi bir uygulamaya gitmek sorunlari çözmeyecegi gibi aksine büyütecektir. Makul süre, ayni dava türü bakimindan bile standardize edilemez. Çünkü davada taraf sayisi, davadaki deliller, taraflar ve bilirkisi, tanik vb. üçüncü kisilerin davranislari da farkli olacaktir. Öte yandan usul yasalarimizda düzenlenen davadan feragat, davayi kabul ve sulh islemlerinin ne zaman gerçeklestirilecegi veya gerçeklestirilemeyecegi taraflarin bile öngöremeyecegi bir durumdur. Bütün bunlar karsisinda, hâkimin, taraflara davanin basinda taahhüt edilen ve öngörülebilir oldugu ifade edilen bir zaman baskisi altinda çalismasi, bir an önce karara ulasma kaygisi, tahkikatin özensiz yapilmasina yol açabilecek bu da yargida kalitenin ve güvenin artmasi degil, tam tersine kalitesiz ve özensiz kararlarin çikmasi sonucunu dogurabilecektir. Türkiye’de temyiz edilen kararlarin yaridan fazlasinin Yargitay tarafindan bozuldugu dikkate alinirsa geri dönecek davalarla mahkemelerin is yükünün azalmasi degil artmasi söz konusu olabilecektir. Ayrica, hakim bakimindan bu sürelere uyulmamasi veya uyulamamasinin yaptiriminin da ne olacagi önemlidir. Kaldi ki, kanunlarda yer alan birçok hükmün uygulamanin gerçekleriyle örtüsmedigi açiktir. Örnegin HMK’nun basit yargilama usulünde davalarin en fazla üç durusmada bitirilmesi gereginin hayata geçirilebildigini söylemek mümkün degildir. Yargi hizmetinin süresinin standardize edilmeye çalisilmasi, vatandaslar bakimindan güven yerine güvensizlik yaratip, davalarinda kendilerine özen gösterilmedigi, yeterince dikkate alinmadiklari duygusunu da olusturabilir; bu ise zaman zaman ispat hakkinin veya hukuki dinlenilme haklarinin ihlal edilmesi anlamina da gelir. Sorusturma ve dava asamalarindaki sürelerin öngörülerek taraflara bildirilmesi, CMK ve HMK’da yer alan süreleri yok sayma, dosyalara pesin hükümle bakma gibi bir sakincayi doguracak, adalete erisimi engelleyecektir. Hakime bir davayi öngörülen süre içerisinde bitirmesini hedef olarak koymak, onun, asli görevi ve varlik sebebi olan yargilama faaliyetinin içini bosaltmak anlamina gelir. Yarginin agir islemesine sebep olan faktörlerin ortadan kaldirilmasi halinde, hâkimin bagimsiz ve tarafsiz bir sekilde hukuka uygun olarak vicdani kanaat olusturmasi mümkün olur. Aksi halde hâkimin görevi, mekanik ve biçimsel bir faaliyete indirgenmis olacaktir. Yargitay’in da kararlarinda belirttigi gibi, “Adalet bir oldubittiye getirilmemeli, davalarin süratle ve ekonomik yollarla çabuk bitirilmesi kurali yaninda da davada esas olan adaletin gerçege en uygun saglanmasi amaci hiç bir zaman ihmal ve göz ardi edilmemeli, adaletin sekil hukukuna tercih edilmesi üstün görülmemelidir.” Öncelikle yapilmasi gereken gerek ceza yargilamalarinda, gerek hukuk yargilamasinda ve idari yargida, yargilamanin nasil yapilacagini belirleyen usul yasalarinin en iyi sekilde uygulanmasini saglamak oldugunu sözlerine ekleyen Besler söyle devam etti: “Ön incelemenin iyi bir sekilde isleyisini gerçeklestirmek bakimindan mahkeme hakiminin mesaisi yerine, kanunun belirledigi sekilde yazi isleri kadrolarinin görevlerini yerine getirmesini saglamaktir. Tahkikatin hizli bir sekilde yapilabilmesi bakimindan hakim yardimciligi kadrosu ihdas edilmelidir. Dilekçe teatileri, delillerin toplanmasi gibi islemler hakim yardimcilari tarafindan tamamlandiktan sonra dosya, hüküm kurmasi için mahkeme yargicinin önüne getirilmelidir. Davanin mahkeme huzurunda görülme usulünde HMK’da yer alan celseler, yanlis bir uygulamayla durusma haline getirilmistir. Oysa celse ile durusma farkli seylerdir. Durusmanin tekligi esasinin hassasiyetle uygulanmasi, davalarda zaman kaybini önemli ölçüde engelleyecektir. Sonuç olarak cevabi bulunmasi gereken soru sudur: Acaba, vatandasin yargiya olan güvenini artiracak olan; davalar için hedef sürelerin biçilerek ilan edilmesi mi, yoksa yargilamanin bagimsiz ve tarafsiz bir mahkeme önünde, adil yargilanma kosullarinin yerine getirilerek, hakkaniyetle gerçeklestirilmesi midir? Kuskusuz adalete güveni tesis edecek olan, adil yargilanma hakkinin yerine getirilmesidir ve bu da ancak “öngörülen süre” ile degil “makul süre” ile gerçeklesebilir. Davalarin uzamasini önlemek için alinacak hiçbir tedbir; yargi bagimsizligindan, yargiç tarafsizligindan, adalete erisim, adil yargilanma hakkindan, savunma hakkindan bagimsiz düsünülemez ve bu degerleri ortadan kaldiracak nitelikte olamaz.”


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —