Türkiye küresel iklim degisikliginin potansiyel etkileri açisindan risk tasiyan ülkeler arasinda bulunuyor

Küresel iklim degisikligi ve kuraklik endiselendiriyor Atatürk Üniversitesi Bitkisel Üretim Uygulama ve Arastirma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Adem Aksoy: “Hayvanlar ve ekosistemlerin yani sira insan topluluklari da ciddi risk altindadir”

1.06.2021 10:25:22 0
Türkiye küresel iklim degisikliginin potansiyel etkileri açisindan risk tasiyan ülkeler arasinda bulunuyor
– “Kuraklik, sonuçlari dikkate alindiginda günümüzde insanoglunun gelecegini tehdit eden en önemli küresel ve bölgesel çevre sorunlarinin basinda gelmektedir” – “Türkiye’nin 2050 yilinda su fakiri bir ülke olacagi öngörülmektedir” Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ögretim üyesi, Bitkisel Üretim Uygulama ve Arastirma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Adem Aksoy, iklim degisikliginin etkisinin sicakliklardaki artistan ibaret olmadigini belirterek, “Kuraklik, seller, siddetli kasirgalar gibi asiri hava olaylarinin sikligi ve etkisinde artis, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanuslarin asit oranlarinda artis, buzullarin erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yani sira insan topluluklari da ciddi risk altindadir” dedi. Küresel iklim degisikligi, kuraklik konusunda IHA’ya degerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Adem Aksoy, “Gezegenimizin atmosferi tipki bir sera gibi çalisir. Yeryüzüne ulasan günes isinlarinin neredeyse yariya yakini yeryüzünden yansir. Atmosferimiz, sera gazi olarak da nitelendirilen karbondioksit, metan, su buhari, ozon, azot oksit vb. gazlar sayesinde yeryüzünden yansiyan günes isinlarinin bir kismini tekrar yeryüzüne gönderir. Bir battaniye islevi gören sera gazlari sayesinde yeryüzündeki ortalama sicaklik, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin hayatini sürdürmesine imkan verecek bir isi düzeyini, 15C’yi yakalar. Sera gazlari olmasaydi, yeryüzünün ortalama sicakligi eksi 18C civarinda olurdu. Sera gazlarinin bu dogal etkisi ‘sera gazi etkisi’ olarak adlandirilir. Hükümetler arasi Iklim Degisikligi Paneli, insan faaliyetlerinin atmosferde olusturdugu etkinin sonucunda küresel ortalama sicakliklarda artis yasandigini ortaya koymustur” dedi. Prof. Dr. Adem Aksoy, küresel iklim degisikligine yol açan etkenler konusunda ise, “Hükümetler arasi Iklim Degisikligi Paneli, küresel iklim degisikliginin ana nedeninin sera gazi emisyonlarinda insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artis oldugunu ortaya koydu. Basta kömür olmak üzere fosil yakitlarin yakilmasi, atmosferdeki karbondioksit oraninin artmasindaki ana sorumludur. IPCC’ye göre 2004 yilindaki insan kaynakli sera gazi emisyonlarinin yüzde 56’si fosil yakit kullaniminda ortaya çikan karbondioksite aittir. Ormansizlasma da yüzde 17’lik bir paya sahiptir. Fosil yakitlar arasinda ana sorumlu olarak ‘kömür’ karsimiza çikar. Küresel ölçekte birincil enerji talebinin yüzde 27’si kömürden saglanirken, enerji kaynakli sera gazi emisyonlarinin yüzde 43’ü kömür kaynaklidir. Kömürü yüzde 36 ile petrol, yüzde 20 ile dogalgaz takip eder . Kömür, üretilen bir birim enerji basina dogalgazin 1,7 kati CO2’yi atmosfere salar” dedi. Bilim dünyasinin iklim degisikliginin yikici etkilerini en aza indirmek için ortalama sicakliklardaki artisin azami 2C ile sinirlanmasi gerektigini dile getiren Prof. Dr. Adem Aksoy, açiklamasini söyle sürdürdü: “Bugünün iklim kosullari dikkate alindiginda Türkiye’de küresel iklim degisikliginin etkileri su kaynaklarinin azalmasi, kuraklik, sicak hava dalgalari, sellerdeki artis ve tarimda verimliligin düsmesi olarak kendini göstermektedir. Hükümetler arasi Iklim Degisikligi Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change, IPCC) tarafindan iklim degisikliginin fiziksel temelleri ile etkileri üzerine 2013’te yayimlanan 5. Degerlendirme Raporu’nda (AR5) belirtilen, Akdeniz Havzasi’nda ve Türkiye’de olmasi muhtemel degisiklikler durumun ne denli önemli oldugunu ortaya koymaktadir. Bunlarin basinda ülkemizde yasanan ve ileride de siddetlenerek artacagi düsünülen kuraklik sikintisi gelmektedir. Kuraklik, sonuçlari dikkate alindiginda günümüzde insanoglunun gelecegini tehdit eden en önemli küresel ve bölgesel çevre sorunlarinin basinda gelmektedir. Kuraklik, yagis miktarinin uzun yillar boyunca gerçeklesen yagislarin ortalama degerinden daha az olmasi ile ortaya çikan bir olaydir. Türkiye’nin Iklim Degisikligine Bagli Kuraklik Durumu 64 kuraklik, hem meydana getirecegi zararlar bakimindan hem de bu konuda farkindaligin yeterli seviyede olmamasi açisindan dogal afetler arasinda en tehlikelilerin basinda gelmektedir. Kurakligin etki derecesi, süresi ve zamaninin tahmini oldukça zor olup kurakligin tesirleri, insan faaliyetleri ile de yakin iliskilidir. Bazi durumlarda bir tek mevsim sürüp, sadece az bir alani etkilerken iklim kayitlari kurakligin bazi durumlarda yillarca devam edebildigini ve çok genis alanlari etkileyebildigini göstermektedir. Su kaynaklari su talebini karsilayamaz hale geldiginde kuraklik ortaya çikmaktadir. Ülkemiz yari kurak/yari nemli orta enlem bölgesinde bulunmaktadir. Ayni bölgede bulunan pek çok ülke gibi dönemsel olarak bazi dönemlerde daha kurak iklim sartlari hakimken bazi dönemlerde daha nemli iklim hakimdir. Türkiye’de 51 milyon hektarlik arazi kurak ve yari kurak alan olarak degerlendirilmektedir. Bir baska ifade ile yari kurak iklim kosullari ülkemizin yüzde 37,3’ünde hakimiyet kurmus durumdadir. Yagisin miktar ve dagiliminda meydana gelebilecek degisiklikler, gerek su kaynaklari, gerekse genelde yagisa bagimli olan kuru tarim nedeniyle ciddi bir sekilde etkilerini hissettirebilmektedir. Insanlik tarihi boyunca çesitli kuraklik dönemleri meydana gelmistir. Yari kurak iklim bölgesinde yer alan Türkiye de geçmiste kuraklikla karsi karsiya kalmis olup, kuraklik yakin dönemde de küresel iklim degisimi ile birlikte daha sik ve siddetli gerçekleseceginden bugüne oranla daha çok tehlikeli olacaktir. Iklim degisikligi, insan kaynakli faaliyetler sebebiyle atmosferin bilesiminde veya arazi kullanimindaki degisiklikler sonucu olusabilmektedir. Iklim degisikliginin etkisiyle su döngüsünde degisiklikler olmakta ve buna bagli olarak kuraklik ve taskin gibi dogal afetlerin meydana gelis sikligi ve siddetinde artislar beklenmektedir.”Türkiye’de Kurakligin Nedenleri Dünya üzerindeki 35 milyon kilometreküp tatli suyun sadece yüzde 0,3’ünün ekosistem ve insani tüketime uygun tatli su kaynaklarindan olustugunu anlatan Prof. Dr. Adem Aksoy, “Türkiye’de ise toplam 95 milyar metreküp yüzey suyundan yüzde 9 oraninda faydalanilmakta olup, bunun yüzde 79’u sulamada, yüzde 14’ü içme suyunda, yüzde 10’u ise sanayide kullanilmaktadir. Türkiye, sanilanin aksine su kitligi sinirinda bir ülkedir. Türkiye’nin gereksinim duyacagi su miktarinin, önümüzdeki 25 yilda günümüz su tüketiminin 3 kati olacagi öngörülmektedir. Bugünün teknik ve ekonomik kosullari dogrultusunda, farkli maksatlar için kullanilabilecek yerüstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m, komsu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar metreküp olmak üzere, ortalama yillik toplam 98 milyar metreküptür. 14 milyar metreküp civarinda tespit edilen yeralti suyu potansiyeli ile beraber ülkemizin kullanilabilir yerüstü ve yeralti su potansiyeli yillik toplam 112 milyar metreküp olup, bu miktarin sadece 44 milyar metreküpü kullanilmaktadir. Türkiye’de kisi basina kullanilabilir su miktari yillik 1.300 metreküptür (günde yaklasik 216 litre). Suyun degeri ve korunmasi söz konusu oldugunda, daha ziyade fazla su harcamamak, musluktan akan suyu verimli kullanmak, yagis miktarlari ve küresel iklim degisikligi gibi konular göz önünde bulundurulmaktadir. Ancak suyu dogru ve verimli kullanmanin yani sira bir ürünün üretimi asamasinda ne kadar su kullanildigi da bilinmekle birlikte çogu zaman dikkate alinmamaktadir. Bu anlamda su yalnizca dogrudan degil dolayli olarak da fazla tüketilmektedir. Üreticilerin ve tüketicilerin kullandigi dogrudan ve dolayli tüm su, ‘sanal su’ olarak tanimlanir. Diger bir ifadeyle bireyin, toplulugun ya da sektörün su ayak izi, ‘birey veya topluluk tarafindan tüketilen ve sektör tarafindan da üretilen her mal ve hizmetin üretilmesi için gereken toplam tatli su hacmidir.’ Su ayak izi de hesaba katildiginda ülkemizde bir kisinin kullandigi su miktari günde gerçekte 5.416 litreye kadar çikmaktadir. Iklim sartlarinin degismemesinin mümkün oldugu durumda bile, yalnizca nüfus artisi sebebiyle 2050 yilinda Türkiye’de kisi basina düsen su miktarinin yilda 1.200 metreküp civarinda olacagi öngörülmektedir Bir baska ifade ile ikliminin degistigi ve nüfusunun hizla arttigi dikkate alindiginda Türkiye’nin 2050 yilinda su fakiri bir ülke olacagi öngörülmektedir. Benzer sekilde SYGM (2016) raporuna göre MPI-ESM-MR Modeli RCP8.5 Senaryosu Türkiye’nin yüzeysel su potansiyelini 98 milyar metreküp (yaklasik yüzde 88) ve yeralti suyu potansiyeli 14 milyar metreküp (yaklasik yüzde 12) olarak hesaplamaktadir. Böylece günümüzde Türkiye’de kullanilabilir su miktari kisi basina yillik 1.300 metreküp civarinda oldugundan, Türkiye bu miktara kiyasla su azligi yasayan bir ülke konumundadir. Ülkemizde sektörlere göre 2012 yilinda gerçeklesen ve 2023 yilinda beklenen su tüketimi miktarlari ve yüzdeleri dikkate alindiginda bugün Türkiye’nin kullanima uygun durumdaki yüzey ve yeralti su potansiyeli yillik toplami olan 112 milyar m’lük suyun tamami 2023 yilinda mevcut ve tümüyle kullanilabilir durumda olmak zorundadir. Ancak bu miktarin tümünün kullanilamayacagi gibi küresel iklim degisikligi etkisiyle ülkemiz genelinde azalan yagis ile ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeralti su potansiyelinde önemli azalmalar olmaya baslamis ve bu azalma gelecekte de devam edecektir. Türkiye’de kurakliga tesiri olan önemli faktörler arasinda atmosferik kosullar, fiziki cografya faktörleri ve iklim kosullari bulunmaktadir. Yeryüzünde iklim özelliklerinin meydana gelisinde fiziki cografya faktörlerinin önemli tesirleri bulunmaktadir. Türkiye yüksek bir ülkedir ve ortalama yükseltisi 1100 m’den fazladir. Örnek olarak, Türkiye’nin deniz seviyesi ile 500 m arasinda kalan alçak alanlari ancak yüzde 17,5 kadar iken, 1000 m’den daha yüksek alanlari ülke yüzölçümünün yüzde 55’ten fazlasina tekabül etmektedir. Bunun ülkemizin iklimle ilgili kosullarina önemli ölçüde tesir edecegi kesindir. Ülkemiz, cografi konumu ve yapisi sebebiyle çok farkli iklim bölgelerine ve mikroklima alanlarina sahiptir. Iklim ve bilhassa tarimsal üretimde en önemli etkiye sahip olan yagis faktörü, zamansal ve mekansal olarak büyük degisimler göstermektedir. Türkiye’nin pek çok bölgesinde hüküm süren bu kuraklik olaylari ve su kitligi, tarim ve enerji üretimi için önemli oldugu kadar sulama, içme suyu, hidrolojik sistemler ve su kaynaklari yönetimi açisindan da oldukça önemlidir” diye konustu. Temiz, içilebilir kalitede ve insan sagligina uygun su kaynaklarina erisimin insan hayati için vazgeçilmez gereksinimlerin basinda geldigini dile getiren Prof. Dr. Adem Aksoy, daha sonra sunlari söyledi: “Bugün 1,3 milyar insan kullanima saglikli ve kullanima uygun suya erisebilecek durumda degildir. Bu insanlar öncelikle Orta Dogu, Kuzey ve Güney Afrika’da bulunmakla birlikte, dünya geneline yayilmislardir. Bugün 19 ülke su kitligi veya su stresi sikintisina maruz kalmis durumdadir. 2025 yilinda nüfus artisi ve ekonomik büyümeye paralel olarak bu sayinin iki katina çikacagi öngörülmektedir. Küresel iklim degisikliginin etkisiyle beraber, özellikle gelismekte olan ve kurak bölgelerde bulunan ülkelerin su kitligi sikintisi daha fazla önemli hal alacaktir. 2 ila 2,5 oC seviyelerinde sicaklik artisiyla beraber, 2,4 ila 3,1 milyar insanin temiz su kaynaklarina erisiminin riske girecegi belirtilmektedir. Sicakliklarin artmasi, yagislarin azalmasina paralel olarak nehirlerde debi azalmasi, kiyi bölgelerde tuzlu sularin tatli su kaynaklarina karismasi ve firtinalarin çogalmasi gibi durumlar su konusunda sikintilar yasanmasina sebep olmaktadir. Türkiye küresel iklim degisikliginin potansiyel etkileri açisindan risk tasiyan ülkeler arasinda bulunmaktadir. Iklimde bugün gözlenebilen ve öngörülen degisiklikler, bilhassa basta su kaynaklarinda azalma, kuraklik ve bunlara bagli ekolojik bozulmalar, orman yanginlari, erozyon, tarimsal üretkenlikte degisiklik olmak üzere sicak dalgalarina bagli ölümler ve vektör kaynakli hastaliklarda artislara kadar pek çok açidan doganin dengesinin degismesine sebep olmaktadir. Bunun yaninda küresel iklim degisikligi su kaynaklari üzerinde, su arzinda azalma, su kalitesinde düsüs, su kaynaklari için rekabet gibi etkilere sebep olmaktadir. Ikliminin degistigi ve nüfusunun hizla arttigi dikkate alindiginda Türkiye’nin 2050 yilinda su fakiri bir ülke olacagi tahmin edilmektedir. Türkiye’de iklim degisikligi etkisiyle kurakliklar siklasmakta, yaz aylarinda sicaklik artisi ve kis aylarinda sicaklilarin düsüsleri gözlenmekte, topragin niteligi degismekte, yüzey sularinda kayiplar ve seller meydana gelmektedir. Tüm bu etkiler gida üretimi ve kirsal kalkinma için ihtiyaç duyulan su kaynaklarinin varligi üzerinde önemli bir tehdit olusturmaktadir. Günümüzde su kaynaklari; küresel iklim degisikliginin yani sira hizli nüfus artisi, hatali arazi kullanimi, kontrol edilmeyen kaçak ve kayiplar ve kirlenmenin de olumsuz etkisine maruz kalmaktadir. Ülkemiz açisindan su kaynaklari enerji ve tarimsal açidan oldukça önemlidir. Geçmiste sulama ve enerji ihtiyacini karsilamak amaciyla çok sayida su yapisi insa edilmis ve günümüzde de hala su yapisi insa etmeye devam edilmektedir. Su yapilarinin amaçlari dogrultusunda kullanilmasi ve performans gösterebilmesi, ancak kurakligin olmamasi, bir baska ifade ile beklenen miktarda yagisin topraga düsmesiyle mümkün olmaktadir . Tarimsal ve hidrolojik kuraklikla mücadele için Türkiye’de kullanima uygun su miktari, DSI tarafindan yillik olarak 234 milyar metreküp brüt su potansiyelinin yaklasik yüzde 48’ine karsilik gelmek üzere, toplam 112 milyar metreküp olarak belirlenmistir. Stratejik bir kaynak olan yer alti sulari da son yillarda yogun sekilde kullanilmakta ve su potansiyeli açisindan önemli bir yer tutmaktadir.” Prof. Dr. Adem Aksoy, Türkiye’nin yeralti su kaynaklarinin özellikle iklim degisikliginin neden olabilecegi suya bagli olumsuzluklara karsi ülkemizin gelecegini teminat altina alabilecek nitelikteki en önemli “stratejik” su varligi oldugunu belirterek, “Günümüzde insan etkinliklerinin, su döngüsüne geri dönülmez biçimde müdahale etmesiyle artik kuraklik bir doga olayi olmaktan çikmistir. Su kaynaklarinin ekolojik dengeyi bozacak sekilde kullanilmasi; sulak alanlara ve akarsu yataklarina yanlis müdahaleler, yeralti su depolarindan kontrolsüzce su çekilmesi ve tarim ve hayvancilik için çok büyük miktarlarda su kullanilmasi küresel iklim degisikligi su kaynaklarinda geri dönüsü olmayacak degisiklikler meydana getirmistir. Günümüzde iklim degisikligi, nüfus artisi, kirlilik ve arazi kullanimiyla birlikte su döngüsüne en büyük baskiyi yapan etken olarak görülmektedir” seklinde konustu.