TÜRKIYE’DE YENI ANAYASA ARAYISLARI VE HÜKÜMET SISTEMI TARTISMALARI

TÜRKIYE’DE YENI ANAYASA ARAYISLARI VE HÜKÜMET SISTEMI TARTISMALARI

1.04.2016 10:25:22 0
TÜRKIYE’DE YENI ANAYASA ARAYISLARI VE HÜKÜMET SISTEMI TARTISMALARI
Atatürk Üniversitesi tarafindan düzenlenen “Türkiye’de Yeni Anayasa Arayislari ve Hükümet Sistemi Tartismalari” konulu panel Nenehatun Kültür Merkezi’nde düzenlendi.Panele Vali Vekili Hatice Ayar Özdemir, Büyüksehir Belediyesi Baskan Vekili Eyüp Tavlasoglu, Atatürk Üniversitesi Rektör Yardimcisi Prof.Dr.Mehmet Takkac, akademisyenler ve ögrenciler katildi. SETA Ekonomi Arastirmacisi Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl, SETA Siyaset Arastirmacisi Doç. Dr. Serdar Güleser, SETA Siyaset Arastirmalari Direktörü Yrd. Doç. Dr. Nebi Mis’in konusmaci olarak yer aldigi panelde anayasa olusumlari, arayislari ve hükümet sistemleri konularina deginildi. Panelin yöneticiligini yapan Hukuk Fakültesi Dekani Prof. Dr. Fahrettin Korkmaz, mevcut anayasanin yaslandigini, degisime ihtiyaci oldugunu ve Anayasanin degistirilmesinde zorluklar yasandigini belirterek, “Her seyde bir degisim var. Hukuk, bu degisimin altinda kaldigi takdirde bir takim sikintilarin kaynagi da olusmaya basliyor” dedi. Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl, siyasi açidan önerilecek sistemin ekonomik anlamda Türkiye’nin gerçeklestirmek istedigi siteme nasil bir katki saglayacagi konusuna degindi. 2008’DEKI KÜRESEL KRIZDE, BASKANLIK SISTEMININ OLDUGU ÜLKELER ETKILENMEDI Türkiye’nin son 13 yillik ekonomik hikâyesinde kisi basina düsen gelirde bir siçrama yasamasi gerektigini söyleyen Karagöl “Türkiye’nin zengin ülke sinifina girmesi gerekiyor ve bunun için geçmis dönemlerde engel olan hukuki yapinin, yabanci sermayenin gelmesini önleyen tartismalarin geçmis dönemde özellestirmenin yapilamamasi, ortada duran yesil sermaye, kirmizi sermaye seklindeki ayricaliklarin ekonomi üretimi için bu anlamdaki çeliskilerin ortadan kaldirilmasi gerekiyor. Mesela G20 ülkelerine baktigimizda yaklasik 9-10 tane ülkesi baskanlik sistemi ile yönetiliyor. Agirlikli olarak baktigimizda Türkiye’nin de içinde bulundugu yükselen ekonomiler ya da gelismekte olan ülkelerin baskanlik sistemi içerisinde 1 olduklarini görüyoruz. Türkiye’nin de bu grupta olan ülkeler gibi farkli mekanizmalarla farkli bir sinifa geçmesi gerekiyor. En basit olarak 2008’deki küresel krize baktigimizda da baskanlik sisteminin oldugu ülkeler bu krizden etkilenmedi” diye konustu. 1982 ANAYASASI HEM KURUCU HEM DE UYGULAMADA ANAYASAL SIDDET FORMU OLARAK KARSIMIZA ÇIKIYOR Yeni anayasaya neden ihtiyaç var ve olasi planlanan bir anayasanin nasil bir çerçeveye sahip olmasi gerektigi üzerine konusan Doç. Dr. Serdar Güleser, 1982 anayasasini degerlendirdi. “1982 anayasasi siddet anayasasidir” diyen Güleser, “Siddetten kastim anayasal siddet, anayasal siddetin 2 formu var bunlardan bir tanesi anayasanin siddet içeren araçlari düzenlenmesi yani anayasanin politik alani siddet arenasi haline getirmesi. Bizim 1982 anayasasi 3 temel saç ayagini kullanarak politik alani kontrol mekanizmalari ile kontrol altina aliyor. Hem kurucu hem de uygulamada anayasal siddet formu olarak karsimiza çikiyor. Anayasa ile ilgili temelde yasadigimiz sorunlarda da bu iki konunun politik siddet ortamindan kaynaklaniyor. Anayasanin hukuki bir çerçeveye dönüsmesi politikalarin mesrulasmasini saglayan, politik organlarin paylasim yetkilerini düzenleyen bir teknigi bize sunmaktir. Aslinda siz hukuk yoluyla ki siz ayni zamanda bütün bir hukuk sitemini kuruyorsunuz anayasa ile hukuk sitemine kattiginiz degerlerin genetik kodlarini siz anayasada düzenliyorsunuz ve onu bütün hukuk sisteminize empoze etmeye basliyorsunuz. Dolayisi ile hep anayasal bir sorunla karsilasiyoruz ama aslinda bir hukuk sorunuyla da karsi karsiyayiz. Anayasa hukuk yoluyla siyasi alani kontrol ediyor” ifadelerini kullandi. 1982 ANAYASASI PARLAMENTER SISTEM FALAN DEGIL IDEOLOJIK YAPILANDIRILMIS BIR ANAYASADIR Yrd. Doç. Dr. Nebi Mis konusmasini, Türkiye’deki siyasal sistem arayislarini tartisirken felsefi bir yaklasim olarak mi yoksa ihtiyaçtan ötürü mü tartismak gerektigi noktasinda sekillendirdi. “Siyasal sistem arayisinda parlamenter sistemin sorunlari var ki yeni bir sistem arayisini gündeme getiriyoruz” ifadesini kullanan Mis, “Türkiye tipi sistem olur mu diye tartismalar var. Ama Türkiye’nin 1870’lerin ortasindan itibaren uyguladigi parlamenter sistem klasik bir parlamenter sistem degil. Bu sistemlerde vesayet mekanizmalarinin güçlü oldugu, siyasal alanin sürekli parçalandigi ve Türkiye’nin tarihsel blok diyebilecegimiz, stratejik elit bloklarin hizmetine sunulan bir siyasal sistem çerçevesi ortaya koyuyor. 1909’da biraz daha çerçevesi demokratiklestirilen, çogulcu bir yapiyi ortaya koyan parlamenter sistem 1913’den 1918’e kadar tek parti otoriterligini, 1924 Anayasasi ile klasik anayasa ile parlamenterizme yaklassa da yine 1950’lilere kadar demokratik bir çerçeveyi saglayamayan bir sistem. Ve tüm kurucu dinamikleri de bu dönemde olusmustur. 1960 Darbesi’nden sonra Ingiliz klasik parlamenterizmine anayasal olarak yaklassak da sistemi maalesef vesayetçi yapilari mümkün kilan bir sistem. 1982 Anayasasi ise, parlamenter sistem falan degil kendine özgü, Türkiye’ye özgü yazilan cumhurbaskanina genis yetkiler veren, sistemi kendi içerisinde denge mekanizmasini fren mekanizmasini demokratik unsur olarak degil, ideolojik yapilandirilmis bir anayasadir” seklinde konustu.