Çam ağacının yanı başındaki masaya oturmuş, semaver çayımızı içip, çekirdek çıtlatıyorduk. Uzun düz saçları yaşadığı acıların karlı dağıydı sanki. Yıldızlar üzerimizden dökülüyordu. Susuyordu. Patlamak üzere olan volkanik dağ gibiydi. Patlamak için dokunmamı ya da yüreğine işleyecek bir tatlı söz bekliyordu. Gözleriyle akşamın karanlığında raks eden yıldızları izliyordu. Üç aydır tanıyordum. Kitapçıda tanışmıştık. Aynı anda, aynı kitabı almak için rafa uzanmıştık. Ben arsızlık, nezaketsizlik ederek raftaki son kitabı almıştım. Zafer kazanmış komutan edasıyla yüzüne baktığımda gözlerinin yaşla dolduğunu görmüştüm. Kitabı yerine bırakıp, başka bir kitaba yöneldiğimde, ‘Nezaketiniz için teşekkür ediyorum. Bu kitabı çok aradım. Sonunda burada buldum. Bu kitabı almaktan vaz geçme gibi erdemliliğinize müteşekkirim’ demişti. Hugo’nun. ‘Sefiller’ isimli eserini hediye edebileceğimi teklif ettiğimde, ‘Memnuniyetle.’ Karşılığını vermişti. Vehip Atalay Kültür Sarayı’nın karşısındaki Yakutiye parkına kadar birlikte yürümüş, yazar, kitap sohbeti yapmıştık.
Şimdi karşılıklı oturmuş semaverin dumanı eşliğinde limonlu çaylarımızı yudumluyoruz. Çekirdeği avuçlayan Kabire, Cemal Süreya’dan, ‘Biliyorum sana giden yollar kapalı/ Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni…' şiirini okumaya başladı. Sustu. ‘Sana hikâyemi anlatayım.’ Dedi. Hikâyesini anlattı. Semaver çayı ve çekirdeği çoktan tüketmiştik. Haftaya aynı saatte, aynı yerde buluşmak temennisiyle ayrıldık. Bir daha görüşemedik. Yıllar sonra Kabire’nin öyküsünü yazmaya karar verdiğimde mevsim ilkbahardı.
Dağ köyünde dünyaya gelmişti Kabire. Yıldızların gökyüzünü aydınlattığı gece saatlerinde annesi ebe yardımı olmadan evde doğurmuştu. Beş kız, üç erkek kardeşi vardı. Evde yaşanan doğum sevinci, dakikalar sonra kedere dönüşmüştü. Daha kundağa sarılmamış, annesi Kabire’yi kucağına almamışken eve şivan düşmüştü. Altmış iki yaşındaki anneannesi Yosma, kalp krizinden ölmüştü. Zemzem, annesinin ölümüyle kızının doğum sevincini yaşayamadı. Zemzem, annesinin ölümünden kızını sorumlu tuttu. Annesinin ölümünün kızının doğumuyla bağlantılı olduğu inancına kapılan Zemzem o günden sonra Kabire’yi kucağına almadı. Meme vermedi. Aynı köyde yaşayan teyzesi üç aylık bebeği Hûma ile birlikte Kabire’yi emzirdi. Annesi bir gece kocasıyla birlikte Kabire’yi köyün uzağındaki Poriktepe’de kurtlara yem olması için bıraktı. Nüfus kaydı yapılmayan Kabire’yi operasyona çıkan jandarma özel harekât bulmuştu. Kaymakamlığın devreye girmesiyle, Kabire’nin ailesi bulunmuş ve ailesine tutanak karşılığında teslim edilmişti. Kaymakam makama çağırttığı anne ve babasını azarlamıştı. Kabire’nin nüfus işlemlerinin yapılmasını bizzat kaymakam takip etmişti. Anne ve babası ölüme terk ettikleri kızlarına Kabire ismini vermişlerdi. On üç aylıkken havale geçirdi. Anne ve babası Kabire’nin ölmesini bekleyerek, doktora götürmedi. Kabire ise sol el parmaklarında oluşan hasar sonrasında eski sağlığına kavuştu. Kabire, kabire konulamamış kara toprağa karışamamıştı…
Kan davası nedeniyle canlarını tehlikede gören ailesi soğuk ve yağmurlu bir sonbahar gecesi gizlice köyden ayrılmıştı. Erzurum’un kuzeyindeki bir köye yerleşen aile çobanlık yapmaya başlamıştı. Kabire’yi istemeyen annesi, bir gün eşine, “Bu kız sakat. Ölmüyor. Öldürmeyen Allah öldürmüyor. Bu kız yarın, öbür gün büyüyüp evlenme çağına geldiğinde evlenemeyip başımıza kalacak. Kimse sakat bir kızı oğluna almaz. Kendimize zor bakıyoruz. Soframızdan bir boğazın eksilmesi lazım. Bu belayı devlete bırakalım. Bizim bakamadığımıza devlet bakar. Üstümüzden de bu kara leke kalkar. Üç yaşındaki bu şeytandan kurtulmadıkça, zavallı annemin mezardaki ruhu huzura kavuşamayacak.”
Ertesi gün güneş doğmadan büyükbaş hayvanların bakımını yapmış, minibüsle il merkezine gitmişlerdi. Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne müracaat ederek yoksulluktan “sevgili kızlarına” bakamadıklarını bildirdiler. Kızlarını devletin himayesine bırakmak istediklerini belirttiler. Gerekli, tahkikat ve yazışmalardan kısa zaman sonra Kabire devletin himayesine alındı. Kabire dokuz yaşına kadar yurtta mutlu ve huzurlu yaşam sürdü. Hayranı olduğu Cüneyt Arkın’ın karakalemle çizdiği resimlerini dolabına ve yurttaki duvarlara yapıştırıyordu. Cüneyt Arkın’ın televizyondaki hiçbir filmini- sinemasını kaçırmıyordu. Kankası Selma’nın intihar etmesinin ardından Kabire bunalıma girdi. Akıl ve ruh hastalıkları servisinde sekiz ay kadar yatılı tedavi gördü. Kendine zarar vermemesi içi deli gömleği giydirildi. Karakalem resim çalışmalarını bıraktı. Bu olaydan bir yıl sonra Kabire’yi çocukları olmayan İzmir’li zengin yaşlı bir çift evlatlık aldı. İzmir’in Çeşme ilçesine yerleşen Kabire, villada yaşayıp, iyi bir eğitim almaya başladı. Öz annesi ve babasından çok sevdiği yaşlı çifte sevgiyle bağlandı. Dokuz Eylül Üniversitesi’ni kazanıp turizm fakültesinde mezun olmuştu. Mezuniyet sevincini yaşayamadan aynı yıl baba diye hitap ettiği Ege Bey kanserden ölmüştü. Eşi Çağla Hanım ise kocasından bir yıl sonra beyninde pıhtı atması sonucu vefat etmişti. Kabire evlatlık olarak yüklü mirasa konmuştu. Fakülteden arkadaşı Kerbela ile evlenen Kabire hayatının ikinci kâbusunu yaşamaya başladı. Kısa süren cicim aylarından sonra eşinin kumar ve uyuşturucu müptelası olduğunu öğrendi. Karıştığı bir kavga sonrasında eşi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Kabire cezaevindeki kocasına dört yıl baktı. Kerbela cezaevinden çıktıktan sonra evine arkadaşlarını çağırıp uyuşturucu partileri vermeye başladı. Kabire’nin. ‘Seni ve arkadaşlarını evimde alem yaparken görmek istemiyorum. Evimi terk edin. Yoksa polis çağıracağım.’ Tehtidinde bulundu. Kullandığı uyuşturucunun etkisiyle Kabire’ye. ‘Lan orospu arkadaşlarımın yanında nasıl beni tehdit edersin. Seni öldürmez miyim şimdi. Senin de paranın da, evinin de canı cehenneme.’ Diyerek tekme yumruk saldırdı. Arkadaşları ise film izler gibi Kabire’nin dayak yemesini seyretti. Karısının ağzını burnunu kırdıktan sonra evi terk eden Kerbela, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi evine döndü. Birkaç gün sonra da uyuşturucu madde bulundurmaktan yakalandı. Yeniden cezaevine konuldu. Kerbela’yı cezaevinden çıkartmak için Çeşme’deki villasını arabasını satıp avukat tuttu. Kerbela, beş yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Kabire bu süre içerisinde eşinden boşandı. Memleketine döndü. Şehrin işlek caddelerinden birinde cafe açtı. Bir yıl sonra iflas etti. Elinde avucunda kalanları da satarak muhtaç duruma düştü.
Avukat Fevzi Bey’in yatalak annesine iki yıl asgari ücret karşılığında baktı. Yaz ikindisinde yatalak kadına yeni nevresim takımı satın almak için çarşıya çıktı. Çaykara Caddesi’nden yukarı yürürken, karşıdan gelen anne ve babasıyla karşılaştı. Babası koltuk değnek yardımıyla yürüyordu. Heyecandan kalbi duracak gibi oldu. Kaldırımın ortasında çakılı kaldı. Kısa bir süre Kabire, anne ve babasıyla göz göze geldi. Anne ve babası kızlarını tanımadan yanından fısıltıyla konuşarak uzaklaştı.
SON